7 Kasım 2008

barışa doğru savaşmak



Birikim çevresi yazarlarından şair ve yazar Roni Margulies'in dün akşamki Yüzleşme Sohbeti'nden aklımda kalanlar (sözler birebir değil, anımsadığım kadarıyla aktarıyorum) :
Kürtler istedikleri şeyi barış içinde birlikte yaşamak olarak gösteriyor gibi. Durum bu olmasaydı, bir sosyalist olarak savunacağım şey Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olurdu, devletse devlet, özerklikse özerklik, ne istiyorlarsa; ama madem istedikleri bu, ben de barış içinde birlikteliği savunuyorum
İki tarafın da savaşı kazanamayacağını hissetmeye başladığı anlarda çatışmalar hız kesmez, aksine kızışır. Son olayları biraz da buna bağlayabiliriz. Kürt Sorunu'nda hiç olmadığımız kadar çözüme yaklaştığımızı düşünüyorum.
Kürt meselesini CHP veya benzeri bir devlet partisinin çözme ihtimali asla olmaz. AKP bu soruna çözüm getirmeye tek aday; çünkü AKP egemen sınıfın partisidir ve kültürel farklardan dolayı zaman zaman ortaya çıkar gibi görünen arızî sürtüşmeler dışında TÜSİAD'ın sözünden dışarı çıkmasına imkan yoktur. TÜSİAD da, hem de uzun zamandır, bu meselenin çözülmesini istiyor. Neden? Basit. Van'a gidin meselâ, muhteşem bir doğası, belki büyük bir turizm potansiyeli var, ama tek bir yatırım yapılmamış -bu tüm doğu illeri için geçerli. Burjuvazi için böyle kaynakların kullanılamıyor oluşu katlanılır şey değildir.
Türkiye burjuvazisi, bizim solcularımızın genellikle iddia ettiği gibi kıro, komprador falan değildir. Sabancı, büyük yabancı şirketlerle ortak iş kurduğunda eşit şartlarda, %50-%50'ye kuruyor. Peki öyleyse TÜSİAD şimdiye dek neden bu işi çözemedi? Temelde iki neden var: Birincisi, klasik Marksist teoriyi altüst eden, buranın özgünlüğünden kaynaklanan, askerin kendi başına bir egemen bir sınıf olması, ordunun zengin egemen sınıfın emrinde olmaması. İkincisi, yıllardır TÜSİAD'ın dediklerini yerine getirecek güce sahip bir iktidar partisinin başa gelememesi, hep zayıf koalisyon hükümetlerince yönetilmemiz. Erdoğan, egemenlerin yıllardır arayıp da bulamadığı adamdır. Türkiyede Kemalizm'in oynadığı belirleyici rol aktörleri devamlı garip kıvırmalar yapmak, ertelemek, saf değiştirmek zorunda bırakıyor; ama eninde sonunda TÜSİAD'ın dediği olacaktır.
Türkiye'de askeriyenin bu denli başat olabilmesinin nedenlerinden biri de Türk ordusunun savaşan bir ordu olmasıdır. Kürt meselesinin çözülmesinin kilit taşı, dolayısıyla, sivilleşmedir. Ordu da, giderek prestij ve kuvvet kaybediyor. Son yıllarda her olayda rezil olduklarını, insanların artık onları dinlememeye başladıklarını görüyoruz.
Bu tür durumlarda silahlarını bırakmadan onlarla masaya oturmayız çok saçma, anlamsız bir laftır. Kimse barış gerçekleşmeden elindeki kozları bırakmaz. Ayrıca PKK'ya silah bırakma çağrısı yapmak Türk entelektüellerinin işi değildir; herkesin görevi önce kendi devletine baskı yapmak, ona söz söylemek.
Aslına bakarsanız Türk devletinin zaten PKK ile masada olduğunu söyleyebiliriz. Öcalan yaklaşık 8 yıldır İmralı'da hapis; ve devlet ve özellikle askerî erkandan kimselerle görüşmediğini düşünmek saflık olur.
Türkiye'de milliyetçiliğin denildiği gibi yükseldiğini düşünmüyorum. Evlere bayraklar Beşiktaş'ta, Kadıköy'de, Nişantaşı'nda asılıyor; Yenibosna'ya gidin, bayrak filan göremezsiniz. Bütün bu ölümlere, saldırılara rağmen, ülkücülerin organize ettiği ufak şiddet organizasyonlarını ve ordunun, Ergenekon'un organize ettiği Cumhuriyet Mitingleri'ni saymazsak, Türkiye'de hâlâ kitlesel Kürt karşıtı olayların, çatışmaların çıkmadığını görüyoruz; elbette CHP, MHP ve diğer faşizan gruplar da var bu ülkede, ama genel olarak Türkiye halkının sağduyusuna ben güveniyorum. Artık bir şehit cenazesinde acılı anne çıkıp "devlet sağolsun demiyorum" diyebiliyor. Bunu on yıl önce hayal bile edebilir miydik?
Çok güzel bir şey oldu: bugün hiç olmadığı kadar açık seçik saflaşmaların olduğu bir dönemdeyiz. O kadar çok turnusol kağıdı serildi ki önümüze, artık şunları rahatça söyleyebiliyoruz: Türban yasağına karşı olmayan solcu olamaz. Genelkurmay'a karşı çıkmayan solcu olamaz. Seçilmiş oldukları için -sevmesek bile- askere ve yargıya karşı AKP'yi savunmayan solcu olamaz.
MHP başarısız bir faşist parti. Faşizm, aslen muhalif bir harekettir; çünkü fakir insanların içgüdülerine hitap etmeye uğraşır. Bankalara, büyük şirketlere saldırdıklarını, kapitalizm karşıtı eylemlere giriştiklerini görürsünüz; ama MHP her zaman devleti savunan bir parti oldu, başarısızlığı da bundan, halka hitap edememesindendir.
Bir katılımcı (sanıyorum üniversite yahut lise hocasıydı) söz alıp, AKP'nin Kürt meselesinde yaptığı bir iki olumlu çıkış olsa da, Ermeni soykırımı, 6-7 Eylül olayları gibi "hatıralar"la hesaplaşma, bunlarla yüzleşme yönünde hiçbir adım atmadığı, özellikle son olaylarda Erdoğan'ın çok devletçi çıkışlarda bulunduğu vs.. itirazında bulundu. Burada ben söz alıp şunları söyledim kabaca :
Haklısınız, ama bence fazla ilkesel düşünüyorsunuz. İnsanlar konular hakkındaki fikirlerini genelde ilkelere göre değil pratik nedenlere göre belirler. Ermeni meselesi gibi "lüks" sayılabilecek konularda hiçbir şey yapmasa bile, AKP Kürt meselesi hakkında adım atabilir; ilkesel olarak bunun yandaşı olduğundan değil, mecbur olduğundan. Devlet'in kutsallığı, Osmanlı İmparatorluğu'na beslenen mitik sevgiyi de düşünürsek, "İslamcı" kesimde zaten popüler bir tema. Kuvvetle sanıyorum ki onlarda hakim olan his, devletin kötü olduğu değil, yanlış ellerde bulunduğu. Kemalistler olmasa Kürtlerle hiçbir sorunun kalmayacağını, her şeyin Ordu'nun başının altından çıktığını çok dinledim onlardan.

Kişisel bir hikaye anlatayım: Bizim köyümüz Samsun'da, eski bir Rum köyüdür. Orada oturduğumuz ev eski bir Rum evi, her şey Rumlardan kalma. Annem babam bizim bir şeyi anlamamamızı istediklerinde aralarında Rumca konuşurlardı. Geçen yaz oraya giderken arabada annemler ve akrabalarım Ermeniler ve Rumlar hakkında olumsuz laflar ettiler. Onlara dedim ki: "Rumların evinde oturuyorsunuz, onların dillerini konuşuyor, onlardan öğrendiğiniz yemekleri yapıp tarlayı onlardan öğrendiğiniz şekilde sürüyorsunuz, sonra da bunları söylüyorsunuz. Dağdan gelmiş bağdakini kovmuşsunuz, bir de konuşuyorsunuz". Tepkileri "Haklısın aslında" gibi bir şey oldu. Bir CHP'liyi buna ikna edemezsiniz, ama Anadolu'daki insanlar durumun zaten farkında. Ortaokulda, lisede öğrendikleri uyduruk resmî tarihin ve propagandanın etkisiyle milliyetçi laflar edebiliyorlar ama ikna edilmeleri çok zor değil, doğru dili kullandığınız zaman. Zaten CHP'lileri ve Kürtleri saymadık mı geriye kalan şey AKP! Biz "Türk halkı" derken aslında mecburen AKP'liler hakkında konuşuyoruz.

3 yorum:

  1. Daha çok zamanım olduğunda Ermeni Meselesi'nin neden "Lüks" sayılamayacağı üzerine bir şeyler yazmak istiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ben de öyle düşünmüyorum aslında, o yüzden tırnak içinde yazdım; sadece Kürt meselesine oranla daha az aciliyet taşıdığı için... Yine de yorumunuzu bekliyorum.

    YanıtlaSil
  3. Türkiye'de kimliklerin bulanıklığı konusuna gelen var mı henüz bilemiyorum, alan olarak uzağım, bu nedenle cehaletimi gösterdiğim her yerde uyarılmayı arzuluyorum.

    Yukarıdaki öyküde beni etkileyen bir şey var, o da diaspora öyküsü ile benzerliği: Ermenilerin kovuldukları kendi diyarlarından uzakta kurdukları yuvalarda, çocuklarının anlamaması için Türkçe konuşmaları.

    Acaba yuvamız, diaspora olamaz mı? Türkiye'de bir cumhurbaşkanının kökeni tartışmaya açılırken ikiliğin "baş" aktörleri de bu kimliği reddediyor. Nihal Atsız'ı göz yaşlarına boğacak (ki kendi gözyaşları Yağmur Atsız'ın aktarımı ile kafatası ölçümünü geçememesi ile dökülmüş)o temsil yerindeki temsili kadın, DNA testinden geçmiş mi? Kaç kişi geçiyor? Geçmek için ne gerekiyor?

    Gün geçiyor, büyüyoruz, duyuyoruz ki anneannemizin annesi Rum süt anne tarafından "çocuğu gibi" büyütülüyor, İncil'i öğreniyor; ama anneannemiz ile kızı Müslüman tarikatlarında.

    Resmi tarih, Obama gibi "kırmaları" anlatmalı bu yörelerde. O halde Kürt olmak da Türk olmak kadar karışık bir mesele olmalı. Kürt halkı derken, Türk halkı dediğimiz kadar saf ve yanıltıcı olamaz mıyız?

    http://www3.interscience.wiley.com/journal/118967462/abstract
    ABSTRACT

    Abstract: ...Turks, Kurds, Armenians, Iranians, Jews, Lebanese and other (Eastern and Western) Mediterranean groups seem to share a common ancestry: the older "Mediterranean" substratum. No sign of the postulated Indo-European (Aryan) invasion (1200 B.C.) is detected by our genetic analysis. It is concluded that this invasion, if occurred, had a relatively few invaders in comparison to the already settled populations, i.e. Anatolian Hittite and Hurrian groups (older than 2000 B.C.). These may have given rise to present-day Kurdish, Armenian and Turkish populations.

    ÖZ: ...Türkler, Kürtler, Ermeniler, İranlılar, Yahudiler, Lübnanlılar ve diğer (hem Doğu hem Batı) Akdeniz grupları ortak ceddi paylaşır gözükmekte. Çalışmamızda, olduğu varsayılan Hint-Avrupa (Aryan) istilasına dair (MÖ 1200) bir işaret tespit edilmedi. Sonuç şu ki eğer bu istila gerçekleşmişse de halihazırdaki yerleşik nüfusa (örneğin MÖ öncesi Anadolu Hititleri ve Hurri gibi gruplar) kıyasla istilacılar az sayıdaydı. Bugünkü Kürt, Ermeni ve Türk nüfuslarının kökeni bu gruplar olabilir.

    Böylesi bir tarih anlatımının başlangıcı için:

    Who are the Turks?
    Kimdir bu Türkler?
    http://www.globaled.org/announcement050227.php

    YanıtlaSil