28 Mayıs 2008

hell is other people

Dedi ki:

"Her şey daha bir karanlık görünüyor sanki. Ancak semâya dağılan ışığından varlığını bildiğimiz güneş de katman katman yığılan bulutlarca örtüldü artık. Mutlak birliğin devingen atâletine ulaşmış gibi sahte bir bilgelik ve huzurla dolu geçen birkaç zamanın ardından yine, hep, daima bu boşlukta çırpınmalara geri dönmek; bu dönüşün kolaylığı, her nasılsa yaşadığını hissettirmesinden aldığın haz... Bütün bunlar öyle yorucu, öyle bıktırıcı ki, bir arkadaşımın dediği gibi "hiçbir iz bırakmadan, birdenbire yok oluverme"ye cüret etmemi engelleyen bu sıkıcı ahlâktan nefret eder oluyorum.
Nasıl yaşanır, nasıl başarılır bu iş? Nasıl uyur, nasıl kalkarsın yataktan? Ne yapar da tekrar dönersin oraya? Hamsun'un ihtiyarı gibi hissediyorum kendimi:

Ellerini kımıldatarak günyüzüne çıktıkça, sanki tekrar bir ana karnından kopup geliyor, yeni bir alemle karşılaşıyor. Aa, bu nasıl şey, çiftlikte binalar var, diye düşünüyor sanki: binalara bakıyor. Samanlık kapısı açıksa kapıya da bakıyor ve düşünüyor:
Aa, bu nasıl şey, aralık bir kapıya benziyor, ne acaba? Tıpkı aralık bir kapı...
Ve duruyor, gözlerini kapıya dikiyor.

Bana lâzım olan şey, yokluğunu hissettiğim şeyler arasında değil, biliyorum artık bunu. Tek arzum rahat bırakılmak, okumak ve dinlemek. Böylece on yıl sonra kuvvetli bir entelektüel olarak aranıza geri dönebilir ve kaldığım yerden devam etmeyi başarabilirim. Bu halimle ne ilerleyebiliyor, ne de vazgeçebiliyorum çünkü."

Şöyle dedim ona:

Shut up,
be happy,
Stop Whining Please.

1 yorum: